11 Aralık 2011 Pazar

Python İstanbul Buluşması

Bir önceki yazımda Facebook'a sövüp saymış, hesabımı kapattığımı bir zafer konuşması edasıyla anlatmıştım. Ancak final haftası sebebiyle hesabımı tekrar açmak zorunda kaldım; zira okuldaki elemanlarla başka bir şekilde iletişim kurmam imkansız. "Bari hesabımı açtım gelen saçma sapan davetler kimden geliyorsa engelleyeyim de kurtulayım" derken hiç bakmadığım etkinlikler sayfasına baktım. Bir de ne göreyim? kırk yılın başı mantıklı bir etkinlik daveti gelmiş...

davet

Bu pyist buluşmalarını daha önce bir kaç kez duymuş, gitmek istemiştim ancak nasip olmamıştı. Bu gün sonunda buluşmalarından birine katılmayı başardım. Yaklaşık 3-4 saat boyunca oldukça keyifli bir sohbet oldu. Mengü bize güzel bir TurboGears sunumu yaptı. Özet geçmek gerekirse Pylons ile Django arasında kalan bir framework TurboGears. Sizi template sistemi seçmek, orm seçmek gibi özgürlüklere kavuştururken yönetim paneli vermek ya da veri modellerinden formlar üretmek gibi nimetlerden de mahrum bırakmıyor.

Her ne kadar sunum eksiksiz olsa da biz Django Cumhuriyeti'nin elamanları olarak "Neden TurboGears kullanayım ki?" sorusuna pek tatmin edici cevap alamadık diye düşünüyorum. Örneğin Django'da SqlAlchemy kullanmak oldukça zor, takla attıran bir işlem. Django sizi kendi orm'sini kullanmaya zorluyor. Bunu TurboGears'ta kullanmak ise oldukça kolay. Ancak soru şurada ki neden buna ihtiyaç duyayım? Şimdiye kadar Django'nun sorgu setlerinin işimi görmediği hiç olmadı. (Ancak yinede kişisel görüşüm olarak Django'nun generic foreign keyler'lere ulaşırken, sorgular biraz karmaşıklaştığı anda çekilmez olabildiğini söylemem gerek). Neyse sözü fazla uzatmadan Django'nun bana henüz "artık yeter ben senin ihtiyacını karşılayamıyorum başkasına git" demediğini söylemem gerek. Belki zamanla kalkıştığım işler karmaşıklaşır Django bana yetmemeye başlar orasını bilemiyorum. Sanırım biraz da zevk meselesi bu frameworkler arası geçişler yapmak :)

Bunun dışında "abi bu javascript sevilir mi yeaaa" türevinde çıkışlar yaparak gelecek cevapları tarttım. Ben nefret ediyorsam herkes etmeli değil mi? Sanırım herkes onun antik bir dil olduğu konusunda hemfikir ancak bu başaçıkılmaz olduğu anlamına gelmiyor. Arkadaşların bu konuda okumamı önerdikleri kitap ise Douglas Crockfold'un Javascript: The Good Parts kitabı. Mümkün olan en yakın zamanda almayı planlıyorum. Artık e-book olarak ya da A4 kağıtlarda değil de gerçekten kütüphanemde dursa iyi olacak bu tip kaynakları. Ekrandan yazı okumaktan nefret ettiğimi söylemiş miydim?

Not: Bahsi geçen kitabı araştırırken Douglas denen abinin 2009'da Özgür Yazılım ve Açık Kaynak Günleri'ne geldiğini ve orada uzun bir konuşma yaptığını öğrendim. İzlemek için buraya tıklayabilirsiniz

Aslına bakarsanız buluşma her ne kadar güzel geçti ise de koskoca İstanbul'dan sadece 8 kişinin bir araya gelebilmesi garip geldi bana. Geliştirici tayfasının yani işi devamlı bir şeyler öğrenmek olan insanların bir arada olmaya çok daha fazla ihtiyacı var. Bilgi paylaştıkça çoğalır geyiği tam bu noktada çok işe yarayan bir klişe. Her ne kadar artık yeni iletişim yöntemleri ile bilgi paylaşılabiliyor, soru sorulabiliyor ya da laf atılabiliyor olsa da. Bir masanın etrafında oturup çay-bira içerken konuşmak, el kol hareketleri ve mimikleri kullanmak hala icat edilmiş en hızlı ve verimli iletişim çeşidi. Ayrıca güzel hatıra fotoğraflarına da sebep olabiliyor:

hararetli konuşmalar

Uzun uzun topluluk olmanın neden önemli olduğunu uzun uzun anlatmama gerek yok sanırım hemfikirizdir. Yazıyı burada ufak ufak noktalıyorum. Yine 4 paragraf yazıyı doğrultmak için 2 saatten fazla zaman harcadım :). Ancak Oğuz'un bana gösterdiği şu twit düşünülmeye değer.

Boston, zuckerberg'in Facebook'un temellerini attığı üniversiteyi bıraktığı şehir. Topluluğun bu kadar güçlü olması sebep mi? yoksa sonuç mu?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yazan eller dert görmeye