6 Eylül 2010 Pazartesi

Keratin

Uzunca bir sahil şeridini takip ettikten sonra varıyorum dükkana. İçeriye girdiğimde ferah mavi bir klima havası çekiyorum içime. Hoşuma gidiyor. Kendini sunma meselesi tabi. Dışarıdayken aldığım havadan çok daha az oksijen içermesine ve büyük ihtimalle bir sürü bakteri içermesine rağmen bu havayı daha çok seviyorum. Çünkü soğuk ve nemsiz. Bunları düşünürken aynada kendimle göz göze geliyorum. Ne zaman oturdum buraya? Bu dalgınlıkla kesin ya cep telefonumu kaybedicem ya cüzdanımı. Panikliyorum ama belli etmemem lazm. Bu dalgın zamanlarımda hep birşeylerimi kaybeder kendimi aptal konumuna sokarım. Mayomun cebinde cep telefonu ile suya atlamıştım bir keresinde. Berber hazırlığını yapmaya devam ederken boğazımı saran kumaşın üzerinde nabzımın attığını hissediyorum. Biraz daha böyle az kan gitse beynime belki sarhoş olurum. Beyaz ütülü gömleği kolonya kokan yanakları ile berber iki elini omzuma koyuyor. Onun duruma ve ortama hakim... Göğsünü şişirerek "ne yapalım saç mı sakal nasıl olsun?" diye soruyor. Küçücük gözlerine kitleniyorum. Herifin bakışlarında zerre tereddüt yok. Oysa ben neden bilmem kalbimin bir köşesinde hep miktar suçluluk duygusuyla yaşarım. Bir an durup kendimi soğuk suya bırakır gibi fırlatıyorum cümleyi "Kafayı usturayla kazı abi" diyorum.

Aslında bana yakışmaz biliyorum. Hem saçlar olmazsa insanın beyni pişer. Kafa tasının üzerine yalıtımı iyi bir keratin bir tabakayı yerleştirmek bir zekanın ürünü olmalı. Neyse ya umurumda değil. Çok uzun zamandır bir şeylerin kendi kontrolümde olduğunu hissetmedim...En azından kendi vücudum üzerinde söz sahibi olduğumu hissetmem gerek.

Bunu en son Eskişehir'den ayrılmadan hemen önce yapmıştım. Tren garının olduğu caddedeki evimin karşısındaki berbere tıpkı buna benzer bir koltukta otururken söylemiştim bu cümleyi. "Kafayı kazı abi.." demiş "mümkünse hatırladıklarımın bir kısmını da sökmek için bastır usturayı" diye yarı güler yarı titrer bir sesle devam etmiştim. Başımı kapıya doğru çevirdiğimi ve okuldan gelirken ekmek almak için uğradığım fırına kırmızı gözlerle baktığımı hatırlıyorum. Bir daha görmeyeceğini bildiğinde her şey hüzün verebiliyor insana. Hiç bir derinliği olmayan bir ekmek fırını bile yapabiliyor bunu... Aslında tekrar görmesine görmek mümkün, ancak o artık başka bir şeye dönüşüyor terk edilince. Boşalma süreci başlıyor. İçini anlamla doldurduğun bir yer veya kişi bütün taşıyıcılığını kaybetmeye başlıyor. İşte ona yas tutuyorsun, anlamlarını koyacak yerinin olmamasına. Sevgililer de sevgilerimizi koyduğumuz sevgilikler değil mi zaten?

Berber kafamı aşağı eğiyor. Önce saçımı kısaltmak için makinayla müdahele ediyor. Bu kadar uzun saça ustura daldırması zor. Vücudumdan kopan parçaların küçük topaklar halinde düşüşünü izliyorum. Onlar da terk ediyorlar beni. Boşalma süreci onlarda çok hızlı. O yüzden şaşırarak bakıyorum. Bir anda bana ait değiller ve Mirat'ın saçı olmayı saniyenin yarısı kadar bir zamanda bırakıyorlar. Sadakat duygusundan bu yoksun olmalarına gıcık oluyorum. Bu kadar aidietin ve yabancılığın bir arada bulunduğunu her zaman göremeyeceğimi düşünerek dikkat kesiliyorum. Ama belkide abartıyorumdur. Hızla uzaklaşıp giden başka şeyler de vardır kesin benim aklıma gelmiyor şimdi. Burnumu açmaya çalışıyormuş gibi hıflayarak saçları aşağı yuvarlamaya çalışıyorum. Berber makinayı kafama sertçe bastırdığı zaman titreşim bütün zihnime yayılıyor. Kafamı tekrar kaldırdığımda farklı birini görüyorum aynada. Hoşuma gidiyor tanımadığım bir Mirat'la tanışmak. Gözlerim yine belli oranda çekik ve hüzünlü ama diğer bütün orantılar değişti. Kafamın daha uzun olduğunu sanıyordum ben, baya yuvarlakmış oysaki. Bebekliğimden kalma bir içgüdü sarıyor bedenimi. Sağ elimi daha önce hiç dokunmadığım bir yerine dokundum biraz önce. Bir kavunu yoklar gibi yokluyorum beynimin üzerindeki sert kemik tabakasını.

3 yorum:

  1. çok içten. ilk paragrafı kullanmadan direk konuya girebilirsin bence. çok yoğun. ve sürdürmene gerek yok. yazı kendini enfes bi şekilde sonlandırmış. tebrikler :)

    YanıtlaSil
  2. ...ama son cümleye hala gıcığım! :I

    YanıtlaSil
  3. üstada saygı, siliyorum hemen :)

    YanıtlaSil

Yorum yazan eller dert görmeye